Bu kadar yuksekte, iki gunde uc tur tamamlayip hala iflahimiz kesilmemis olmasina sasmak gerek. Parasini pesin odedik gidecegiz misali son tur icin acentanin yolunu tutuyoruz.
Sabahin 8:00'de daha onceki turlardan tanidik yuzler ve Ay Vadisi turundaki sahane rehberi gorunce keyfimiz yerine geliyor. (Grupta tek Ingilizce konusan biz olunca rehberimiz ozel olarak bizimle ilgileniyor.)
Atacama'nin sundugu cografi surprizleri tavaf ettikten sonra sira bu isin kaynagi olan volkanik daglari yakindan tanimada. 4300 metredeki platoya asama asama cikacagimiz bu gezi tum gunumuzu kapsiyor.
Atacama'nin dort tarafi volkanik daglarla cevrili. En alcagi 5900 metre. Bu daglardan ikisi (Licancabur ve Lascar) Bolivya ile siniri, biri ( Lllulalilaco) Arjantinle siniri olusturuyor. Sili tarafinda ise yalniz volkan Kimal kaliyor.
Ilk ziyaret ettigimiz koy yuzyillar once Kapadokya'nin Ihlara Vadisi misali volkanik bir vadinin etegine kurulu. Ne varki bu vadi Bolivya'dan gelen yagislarla dolup tasinca koyu sel basiyor, can aliyor. Bunun uzerine kayaliklara sut beyaz bir Meryem heykeli yerlestirmisler...
Kucucuk koyun meydanina gelince, alisildik col manzaralarinin gediklisi kaktusu gorunce ben sevinc fotografi cektiriyorum.
Ve hayatimda ilk defa kaktus odunuyla tanisiyorum. Koyun kilisesinin kapisi, icindeki hac ve daha sonra gorecegimiz bircok esya bu odundan yapiliyor. Ayrica dukkan sahibi kaktus dikenlerini nasil sis niyetine orgu icin kullandiklarini gosteriyor.
Sonraki duragimiz uc cesit flamingonun yasadigi tuz duzlukleri. Tuz kristallerinin bulundugu sulak alanda bulunan mikroorganizmalar flamingolarin besin kaynagiymis. Ozer'in sabirli gozu, akvaryumde sergilenen ufakliklardan birinin buyutulmus fotografini cekmeyi basariyor.
Megersem flamingolar pembe renklerini bu ufakliklara borcluymus. Ne yazik ki flamingolari cekerken bu denli sansli olamiyoruz...
Rehberimiz artik yukselme zamani oldugunu isaret ediyor. Ceplerimizdeki coca yapraklarindan agzimiza birkac tane atiyoruz, gunes kremlerini surup soguk ruzgar icin uzun kollu thirtleri giyip kendimizce volkanlarla karsilasmaya hazirlaniyoruz.
Turkiye'nin en yuksek daginin Agri Daginin 5137 m oldugu dusunulecek olursa, uc gundur hic de yabana atilmayacak yukseklikteyiz ve inip cikmaya da devam ediyoruz. Bizim gibi Istanbul deniz seviyesinde yasamaya aliskin vucudlar icin bu ciddi bir degisim. Turizm acentalari bu durumun bilincinde, yanlarinda oksijen tupu tasiyorlar.
Coco yapraklari ise yuzyillardir bu topraklarin insanlarinin geleneksel cozumu. Bolivya ve Peru gibi yuksek rakim ulkelerde yetisen bu bitkiyi cignenmek ya da cay olarak demlenmek uzere kandaki alyuvarlari arttirarak yuksek rakimin getirisi oksijen ihtiyacina cozum oluyor. Bir seyahat gezgininin dedigi gibi coco yapragi cignemek/ icmekle kokain arasindaki iliski uzumle sarap arasindaki kadar yakin
)
Platonun tepesinde iki gol var: Miscanti ve Miniques. Vaktiyle bu goller birmis, en son yanardag patladiginda buyuk gol Miscanti'yi bolmek suretiyle Miniques ortaya cikmis.
Miniques'de mola veren quanacolari izleyip, nefesimizi Miscanti cevresindeki yuruyuse sakliyoruz.
Daha once belirttigimiz gibi, biz turistlerin yurume rotalari belli.
Sinirlarimiz volkanik taslarla isaretlenmis. Ama (iyi ki de!) bu dogal park yerlilerin ve hayvanlarin. Onlara yuzmek de istedigi gibi dolanmak da serbest!
Biz gol kenarinda gordugumuz siyah birikintiyi isaret edip, rehberimize ne oldugunu soruyoruz. Megersem sonmus atese benzettigimiz birikinti, quanacolarin 'banyo' suymus! Erkek quanaco tuvaletini yaptiktan sonra disiler, en son da yavrular bizim koyunlar misali kakalarini yaparmis.
Bu derece aydinlandiktan sonra ogle yemegini yiyecegimiz kasabaya variyoruz. Menu Bolivya'nin has icecegi corbanin bir turu olan pataska ile basliyor.
Ana yemek olarak lama, tavuk, balik seceneklerinin yaninda salata, patates puresi/pirinc ve quniua geliyor. Tatli olarak da hosaf.
Gunun yorgunluguna ilac gibi gelen bu menunun onemli yani Bolivya'da yaygin olarak uretilen ve tuketilen misir, patates ve quniua uclusunu bir nevi tanitimi olmasi. Nitekim bulundugumuz kasabada yamaclarini teraslamak suretiyle bu sebzeleri tarim ilacsiz, hormonsuz ilk gunku kutsal bilgiyle yetistirmeye devam ediyor. Acik acik soyleyelim buyuklerimiz bu tadlari unutmus, biz de muhtemelen hic tadmamis olmaliyiz... O kadar guzel!
Not. Gece gittigimiz lokantada canli muzik (Ant Daglari Ezgileri) dinleme sansina erince kultur turumuz eksiksiz son buluyor... 